Karda üzülür güneşte üzülür, kim bu insanlar?
Mevsimi geldi. Bekledik, özledik ve o da geldi. Kardan bahsediyorum. Yumuşacık nazlı nazlı ilk yağmaya başlaması her zaman şahanedir. Her zaman mucizedir.
Basında tatil yağdı, en çok çocuklar sevindi, falan il, filân yer kara teslim, beyaz örtü gibi klişeleşmiş haberler yine birbiriyle yarışırken farklı bir şey sevindirdi beni. Artık pek çok kanalda sokak hayvanları için yiyecek, su, soğuktan korunma konularında da bir iki satır edenler olmaya başladı.
Hayvan yaşam savunucusu sivil toplum örgütleri, gruplar ve hayvanseverlerin yıllardır damla damla oluşturduğu mermerdeki aşınma belirginleşiyor demekti bu. Üstelik ülke gündemini bir türlü terk etmeyen arabesk cinayet sebepleri, sudan ucuz hayatlar, sadece demagojiye dayanan politikalar, ardı arkası gelmeyen ölümlü kazalara rağmen.
Yine eleştirenler oluyor, insan sorunları varken diye başlayanlar çıkıyor, ama artık belli bir noktaya geldiğimizi fark etmek güzel. İlk kar heyecanının en kısa sürdüğü, hatta çoğu kez ilk lapasından itibaren endişe yarattığı insanlar var bir de. Bu insanlardan biri olarak kara bile sevinirken yutkunmanın ağırlığını yine hissettim.
Islak burunlu, tüyleri ıslak battaniyeler gibi, donmuş kirpikleriyle mahzun mahzun bakan sokak hayvanlarının gözleriyle buluşmuş her duyarlı göz ne demek istediğimi hemen anlayacaktır. Kahırla dolar insan bir anda. Birini kurulayıp, karnını doyurup geceyi donmadan geçireceği bir yere götürsek diğer yüzlercesinin acısı, çaresizliği peşimize takılır.
Kediler nispeten daha kolay sığınaklar buluyor da, ya köpekler! Buz gibi yere daha uzun basmamak için tırıs yürüyüş yapanları bile gördüm. Her şeye rağmen kuyruklarını sallayarak yemekten önce sevgiye gelmeleri ise kar tanesinden beter eder insanı. Küçülür, düşer, yok oluverirsin. Erir. Biter. O masumiyetin direkt yüreğe işleyen bakışı anlatılamaz. Ancak yaşanılabilir.
Ne zaman bir hayvan açık bir bilinçle gözlerini gözlerime dikse her şeye inançla dolu hissederim kendimi. Tanrının hayvanların gözünden baktığını hissederim garip bir biçimde. En çok da kar altında hissederim. Sıcak ve güvenli bir yere mi gidiyorsun? Beni de götüremez misin? diye sorar gibi gelir o gözler. Onları çaresiz, aç, soğuk, tehlikelerle dolu karanlık sokaklara bırakıp gittiğim gerçeğiyle yüzleşmekten korkarak yürür giderim. Pek çoğumuz gibi.
Açken soğuğa daha dayanıksız oluyorlar. Çabuk çöküyor, kaçamıyor, korunamıyorlar. Bunun için kışın üzülürüz. Yapılan korunaklar temizlik görevlilerince kutsal bir görev niyetine anında yok edilir. Buz tutan suları yeniledikçe içinden sigara izmaritleri, yemiş kabukları çıktığını da görürüz. Açken ve üşürken bünyenin huzurlu bir uykuya asla geçemeyeceğini bildiğimizden kış ayları bizi çok üzer. Yazı bekleriz.
Bu kez sokaklar kalabalıklaşır, duyarsız insan kalabalıkları yaşam alanlarını egoistçe işgal eder ve kış sorunlarından daha fazlası başlar. Su kapları tekmelenir, hayvanlar kovalanır, fiziksel şiddete maruz bırakılır. Her yerden kovulurlar. Yazı bekler üzülür, kışı bekler üzülür bazı insanlar işte tam da bu nedenle. Hangisi onlar için daha iyi bilemiyorum.
Şimdi üşüyorlar ama sokaklarda eziyet eden insanlar -özellikle çocuklar- yok en azından. Teselli değil tabi. Bu döngüyü kırmanın en önemli yolu da galiba toplumu bilinçlendirmeyi hızlandırmak. Onların canlı olduğunu, hissetme yetileri olduğunu, acı çektiklerini bıkmadan binlerce kere daha anlatmak, göstermek gerek.
Bir kişi bir kişidir derler ya severim bu sözü. Çünkü çevremde hayvan yaşam dostlarımın çoğu kalabalık gruplardaki o bir kişilerden oluşuyor. Ben de o bir kişilerdenim.
Karlı sohbetlerin genel içeriğine pek benzemese de paylaşmak istedim düşüncelerimi, duygularımı. Karda üzülen, güneşte üzülen; başka canlılara sempati boyutunu empati ile yükseltmiş güzel yürekli öteki insanlara da duyurmak istedim.
Av. Hülya Yalçın
(http://derkenar.com/hulya-yalcin+karda-uzulur-guneste-uzulur-kim-bu-insanlar)