3. Didim Vegan Festivalinin Ardından
3 yıldır, Didim Belediyesi müthiş bir organizasyona imza atıyor. Her sene bir öncekinden daha dolu ve daha eksiksiz bir şekilde, Didim’de hayvan hakları hareketini topluma anlatmamız için bize paha biçilemez bir fırsat sunuyor.
Hayvanlara Adalet Derneği olarak yapıldığı ilk yıldan beri biz de bu organizasyonda yerimizi alıyoruz. Hayvan hakları savunucularıyla dayanışma fırsatıyla beraber birbirimizden aldığımız destekle daha etkin mücadele için güç topluyoruz, umutlanıyoruz, doğru insanlarla doğru bir mücadelenin içinde olmanın gururunu yaşıyoruz.
Hayvan hakları savunucularının bilmesi gereken bir kavram var: İkincil travma. Bu kavram basitçe, bir travmaya doğrudan maruz kalmadığı halde travmatik olaylarla ilgili çalışmalar yürüten, travmatik görüntüleri izleyen, travmayı doğrudan yaşamış bireylerle iletişim kuran kişilerin yaşadıkları bir sendromdur. Farkında olun ya da olmayın, hayvan hakları mücadelesine soyunmuş herkesin yaşadığı bir sendromdur bu. Esasen hepimizin kendimizi mental ve fiziksel olarak korumaya ne kadar muhtaç olduğunu, Didim Vegan Festivali gibi aynı yola baş koymuş insanlarla bir araya geldiğimde daha net olarak görüyorum. Mezbahadan deneye, kürk çiftliklerinden sirklere, doğal ortamları talan edilen hayvanların soyunun tükenmesi, sokak hayvanlarının sürekli olarak insan eziyetine maruz kalması, cani avcılar ve kendi konforu dışında hiçbir şeyi umursamayan toplum karşısında, hayvan hakları savunucuları olarak sürekli ikincil travmaya maruz kalıyoruz. Kendimizi korumanın ve mücadelemize devam edebilmenin ön koşulu birbirimize destek olmak, yorulan, yıpranan arkadaşlarımızı dinlendirmek için bazen onlar geri planda kalırken bayrağı devralmak ve birbirimizin umudunu güçlü tutmaktır.
Birkaç hayvan korumacı bir araya geldiğinde konuştuğumuz ilk şey hayvanların gördüğü zulmün büyüklüğü oluyor. Her yıl trilyonlarca, evet sayı budur, insan eliyle yok ediliyor, işkence görüyor, sömürülüyor. Ve bizler, birkaç tanesini kurtarmayı başardığımızda dahi, geride kalan kurtaramadıklarımızın acısıyla kıvranmaya devam ediyoruz.
Son günlerde diğer hak mücadelesi verilen alanları inceliyorum, biz bunlardan nasıl faydalanabiliriz, kendimize ne gibi dersler çıkarabiliriz diye düşünüyorum. İdrak ettiğim ilk şey, aslında hayvan hakları mücadelesinin hiç de zayıf olmadığı oluyor. Bugün, söz gelimi, feminist mücadelenin tarihine baktığımızda 200 yıla yayılmış aktif bir mücadele görüyoruz. Buna kıyasla, hayvan hakları mücadelesi çok çok yeni. Çok yeni bir mücadele alanı olmasına ve Türkiye özelinde konuşmak gerekirse, son derece eğitimsiz, ortadoğu zihniyetinin hakim olduğu ataerkil bir toplumda yaşadığımızı düşündüğümüzde bizim kendimizi çok iyi anlattığımızı, toplumu birçok konuda hayvanları sömürmekten vazgeçmeye ikna edebildiğimizi görüyorum. Açayım.
Mesela tam bugün pet hayvanlarının satışı yasaklanabilir, pet hayvanlarına eziyet, tecavüz ya da onları öldürme suçlarına ağır hapis cezaları getirilebilir, evcil hayvanların terk edilmesi hapisle cezalandırılabilir, faytonlar kaldırılabilir, kürk satışı yasaklanabilir, hayvanat bahçeleri, akvaryumlar, yunus parkları ve diğer hayvanlı eğlence merkezleri kapatılabilir. Bugün bunları yasaklayan bir hukuki düzenleme meclisten geçse, bu vahşetlerden para kazananlar ve suçlular, hariç toplumsal bir tepki oluşmaz. Çünkü toplum bunların vahşet olduğunu idrak etmiş ve kabullenmiş durumda. Toplumsal dönüşümün sağlandığı bu alanlarda, hayvan hakları yasası çalışmalarına katılan hukukçular olarak daha güçlü konuşabiliyor ve siyasi iradeye bu alanlarda düzenleme getirmesi için baskı yapabiliyoruz.
Hatırlayacağınız üzere, birkaç hafta önce Ankara Batıkent’te zehirlenerek katledilen köpeklerle ilgili yürütülen soruşturmaya Ankara Büyükşehir Belediyesinin katılma talebinde bulunduğunu gördük. Bu Türkiye’de bir ilktir. Siyasi partiler seçim kampanyalarında hayvanlara da yer verir oldular. Önce Tunceli Belediye Başkanı, ardından da Trabzon Ortahisar Belediye başkanı, belediyelerine çiçek yerine kedi köpek maması gönderilmesini istedi. Yol alıyoruz arkadaşlar. Bütün bunlar hayvan hakları savunucularının kolektif başarısıdır.
Karşısında durmaya çalıştığımız vahşet akıl almaz boyutlarda. Mücadele alanı ise uçsuz bucaksız. Bir başarı elde ettiğimizde korkunç zulmün karşısında aslında hiçbir şey yapamamışız gibi hissediyoruz ve çoğumuz “merhamet yorgunluğu” gibi yukarıda yazdığım ikincil travmayla çok fazla benzerlik taşıyan sendromlardan muzdaribiz. Didim Vegan Festivali gibi organizasyonlar, birbirimizden güç almamız, topluma kendimizi anlatmamız ve biraz da eğlenip kafamızı dağıtmamız için bulunmaz fırsatlar.
4. Didim Vegan Festivalinde de bir araya gelmek dileğiyle emeği geçen herkese çok teşekkürler.
Panel konuşmamıza şu linkten ulaşabilirsiniz: https://youtu.be/RD37ulSoe2o