Toplama kamplarını ve devletin hayvan tecrit politikalarını destekleyen hayvan refahçılarını teşhir ediyoruz!
31 Ocak 2014 günü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin inşa ettiği Kısırkaya toplama kampı önünde organize edilen protestoya, HAYTAP – Hayvan Hakları Federasyonu’ndan ayrılan Nesrin Çıtırık ekibinin kurduğu Anadolu Hayvan Hakları Federasyonu imzacı olmak istemiş ancak söz konusu kuruluşun, bu toplama kampı ile ilgili gerek geçmişteki gerekse günümüzdeki açıklamaları, İBB’den yana saf tutan tutumları ve hayvan haklarını savunma konusundaki teorik çelişkileri nedeni ile protestoya imzacı olmaları, biz aşağıda imzası bulunan oluşumlar tarafından uygun görülmemiştir.
Anadolu Hayvan Hakları Federasyonu kurucu üyelerinden İstanbul Hayvan Hakları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mirat Gürol, Kısırkaya toplama kampı inşa edilirken tesisi ziyaret etmiş, bu ziyareti sonrasında söz konusu tesis ile ilgili olarak methiyeler düzmüş ve İBB’nin mağdur hayvanlar için konforlu bir tesis inşa ettiğini müjdelemiştir. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu söz konusu tesis ile ilgili olarak, basına yansıyan demeçlerinde “tecrübeli profesör hanımefendi”nin bu methiyelerine atıfta bulunarak HAYTAP ile ideolojik-söylemsel ortaklıklarına işaret etmiş; , İstanbul Büyükşehir Belediyesi de gerek basına ve kamuoyuna yaptığı açıklamalarda, gerekse söz konusu tesis nedeniyle davalık olduğu mahkemeye sunduğu savunmada, bu tesisin HAYTAP tarafından desteklendiğini ifade etmiştir.
İnşasına başlandığı günden itibaren, Kısırkaya’daki tesisin üzerine kurulduğu arazinin yüzölçümü bellidir, kapasitesine ilişkin ciddi endişeler ve HAYTAP dışındaki hayvan örgütlerinin, pek çok kent, çevre ve doğa oluşumundan aktivistler tarafından defalarca dile getirilmiştir. Düne kadar bu toplama kampını destekleyen HAYTAP, Anadolu Hayvan Hakları Federasyonu ve bu federasyonlara üye STK’lar, bu usulsüz ve yasadışı tesise karşı kitlesel bir eylemlilik sürecine girilmesiyle birlikte çark etmişler; söz konusu tesisi desteklemediklerini çalakalem yazılmış birkaç notla kamuoyuna duyurmuşlardır. Söz konusu kuruluşların, tesisin arazi tahsisatı sürecindeki usulsüzlüklere, inşasının ve tam kapasite çalışmasının hayvanlara getireceği felakete dair hiçbir açıklama yapmadıkları, endişe dahi belirtilmedikleri düşünüldüğünde, Kısırkaya tesisinin inşaatının tamamlanmasına az bir zaman kala ve ne yazık ki hayvanları bekleyen felakete doğru yaklaştığımız bu süreçte, bizler böylesi bir eylemlilik sürecine girene dek, tepkisiz kalmış olmaları manidardır. Kaldı ki Haytap’ın dönem başkanı Nesrin Çıtırık ve ekibi, 2014 yazında inşası bitmek üzere olan Kısırkaya’yı ziyaret etmiş, akabinde ise herhangi bir açıklama yapmamıştır.
Bu gibi kuruluşların, icraatları, açıklamaları ve başta İBB olmak üzere, sokak hayvanlarına karşı güvenilirliğini çoktan yitirmiş pek çok kurumla birlikte yer aldıkları ilkesiz birliktelikleri nedeniyle Türkiye’de hayvan hakları hareketi ciddi derecede ivme kaybetmektedir; bundan da en büyük zararı, sokak hayvanları görmektedir. Söz konusu bu STK’lar, kendi kurumsal kimliklerinin ve hayvanlara faydası dahi olmayan, çoğu zaman şahsi çıkar ilişkilerinin sonucu olan uzlaşmacı bir tavırla yürüttükleri “hayvan refahı” siyasetini İBB destekçiliğine vardırmıştır. 2009’da İBB’ye ait Hasdal Barınağı’nda 70’e yakın yavru köpeğin katledilmesinden hemen sonra, İBB Başkanı Kadir Topbaş’a “Yılın Başkanı” Oscar ödülünü verme gafletinde dahi bulunmuşlardır. Kişisel husumetlerden dolayı yakın zamanda yolları ayrılan bu refahçı STK’lar, verdikleri plaketler, söylemlerindeki tutarsızlıklar, ucunun nereye dokunacağını tahmin edemedikleri girişimleri ile kurumsal olarak birer hayvan katili olan İBB gibi yerel yönetimlerin katliamlarını meşrulaştırmış, böylelikle de hem hayvan katliamını yapan belediyeleri hem de kendi politik, ideolojik gafletlerini temize çıkarma misyonu yüklenmişlerdir. Her fırsatta belediyelerle, özellikle İBB gibi eli kanlı bir belediyeyle işbirliğini, kaçınılmaz bir strateji, bir “zorunluluk” olduğunu belirtirken; aslında hayvanların katledildiği bu barınakların kamuoyundaki imajını düzeltmeyi görev edinmiş, böylece belediyelerin hesap vermeden sürdürdükleri bu katliamların devam etmesinde önemli rol oynamışlardır. Kamu kurumlarını harekete geçirdiklerini iddia eden bu refahçı STK’lar, yaptıkları baskılarla, Anadolu’nun ücra köşesinde, yol dahi olmayan yerlerde, hayvan bakımevi kurulmasına önayak olmuş, hayvanlar için hiçbir imkânı, ekipmanı ve kadrosu olmayan yerel yönetimlerin, sokaklardan toplanan hayvanların kilit altına alınmasına sebebiyet vermişlerdir. Türkiye gerçeklerinden bihaber oldukları alenen ortada olan bu STK’lar, kendilerince “iş görmek” tanımı ile binlerce hayvanın, gözden ırak, tek bir gönüllünün dâhi olmadığı beton kafeslerde ömür boyu mahkûm olmasının doğrudan ya da dolaylı olarak müsebbibidir. Yürürlükteki kanun ve yönetmeliğin illa uygulanması için yerel yönetimlere baskı yapılması sonucunda, her türlü yaşamsal ihtiyacı karşılamaktan uzak hayvan hapishaneleri ve işkencehanelerini Anadolu’nun dört bir yanında görmek mümkündür.
Kısırkaya toplama kampı özelinde ise, yüzölçümü ve arazi üzerindeki yapılanma düşünüldüğünde, orada yüzlerce hayvanın tecrit edileceği aşikârdır. Bunu öngörebilmek için âlim olmaya gerek olmamakla birlikte, Kısırkaya toplama kampı için zamanında methiyeler düzen, dönemin Haytap Onur Kurulu Başkanı ve şimdiki Anadolu Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi olan “tecrübeli profesör hanımefendi”, inşaat aşamasında olan ancak gerek proje bazında gerekse dış görünüm anlamında bitmek üzere olan inşaatı gezerken hiçbir rahatsızlık duymamış, buranın mağdur hayvanlar için neredeyse bir “cennet” olacağını duyurmuştur. Gerek arazi seçimi, gerek arazinin lokasyonu, gerekse arazi üzerindeki bakımevi kurulumu açısından, söz konusu tesis bir tecrit merkezi olacaktır. Uçsuz bucaksız söz konusu tesisi bizzat ziyaret edenler olarak ve protesto sırasında yüzlerce hayvan korumacının gözlemlerine dayanarak bunu kolaylıkla söyleyebiliriz. İyi niyetli hayvan korumacıların bu şekilde beyanlarla yanlış yönlendirilmesi ve hatta kandırılması hayvan hakları mücadelesi içinde etik dışı bir davranıştır.
Şimdiki yönetimine yakın bir yönetim anlayışına sahip olan HAYTAP, 2010 yılında Orman Kanunu’nda yapılan değişikliği de bir müjde olarak duyurmuştur. Dönemin başkanı ve şu anda HAYTAP Hukuk Danışmanı olan Av. Ahmet Kemal Şenpolat’ın, hayvan bakımevlerinin orman arazileri üzerinde kurulumunu destekler nitelikte beyanları da mevcuttur. Hayvan bakımevlerini ilgilendiren son beş senedeki mevzuat değişikliklerine baktığımızda, hayvan bakımevlerinin ormanların talanında da ciddi rol oynadığını, işlevselliğini yitiren hayvan bakımevlerinin arazilerinin ormanların tahribi ve imara açılması konusunda haklı endişelerimiz bulunmaktadır. Kısırkaya toplama kampının arazi ise statüsü değiştirilen mera alanı olmakla birlikte Pendik tarafında yapılması planlanan hayvan tecrit merkezinin arazisi ise 2B statüsünde bir orman arazisidir.
Haytap ve benzerlerinin, bol keseden dağıttığı plaketler, teşekkür belgeleri ise günümüzde hayvan katliamı ile suçlanan belediyelerin kendilerini aklaması için birer araç haline dönüşmüştür. Örneğin, HAYTAP tarafından Tire Belediye Başkanı Tayfur Çiçek’e verilen plaket, yine HAYTAP tarafından Tire Barınağı’na ilişkin iddialar ile ilgili Başkan Çiçek’in düzenlediği basın toplantısında, başkanın masasını süslemiş ve belediye başkanının “Burası, ölüm veya toplama kampı mantığında olsa bu ödülleri bizlere verirler mi?” gibi bir soru yöneltebilmesine olanak sağlamıştır.
HAYTAP’tan ayrılan ve şu anda Anadolu Hayvan Hakları Federasyonu Başkanı olan Nesrin Çıtırık, bizlere katillerle uzlaşmadığımız için “kurumları düşman ilân ettiğimiz” eleştirisini getirmektedir. Çok açık bir şekilde ifade ediyoruz: Hayvanların ve onların haklarından yana saf tutanlar olarak katillerle, hayvan haklarını esnetmeye çalışan devlet kurumu ve yetkililerle uzlaşmak için asla masaya oturmayacağız. Fikri neyse zikri de belli olan, hayvanların ve onların haklarının tam karşısında, düşmanca tavır alarak onların kökünü kurutmaya ant içmiş olanlarla aynı masaya oturmayı dâhi zul olarak kabul ediyoruz. Nesrin Çıtırık ve kendisiyle benzer refahçı düşüncelere sahip olan kişilerin iddia ettiği gibi, bu kurumları sebepsiz bir şekilde karşımıza almıyoruz; bu kurumlar yıllardan beri, hayvanlara karşı suç işlemektedir. Nesrin Çıtırık’ın çok övündüğü Anadolu turlarında tespit ettiği kaç sorunu bugüne dek çözdüğünü gerçekten merak ediyoruz. Türkiye’deki hayvanların sorunlarını dağ başına bakımevi yaptırarak, kasaptan farksız veteriner hekimlerin eline hayvanları emanet ederek mi çözmektedir? HAYTAP’ın önayak olduğu ve büyük tepki çeken Ağrı’daki kısırlaştırma faciasını da unutmuş değiliz.
HAYTAP ve Anadolu Hayvan Hakları Federasyonu içindeki birkaç hayvan korumacıyı ve hayvan hakları savunucusunu tenzih ederek, Nesrin Çıtırık’ın “Türkiye çapındaki örgütlendikleri” iddiasına ise cevap vermeyi bir gereklilik olarak görüyoruz. Broşür bastırarak, billboard doldurarak, günübirlik barınak “denetimleri” ile Türkiye’deki hayvanların hangi sorununu çözdüklerini gerçekten merak ediyoruz. Türkiye’nin toplumsal yapısını ve devletin hayvana bakış açısını analiz dahi edememiş bu federasyonlar, ballandıra ballandıra anlattıkları barınak ziyaretlerinin ardından, o barınaklarda tutsak edilen hayvanların sorunlarının çözüldüğünü düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Barınaklardaki hayvanlar şiddetin, açlığın öznesi; doğru düzgün bir tıbbî yardıma erişimden uzak bir hayatın mahkûmu halinde yaşamaya devam ediyorlar. Devlete baskı yaparak, yetkililere kanunu uygulatma konusunda ayak direterek yeni işkencehanelerin açılmasını, daha çok hayvanın buralara kapatılmasını sağlamaktan başka bir şey yapmadıklarını görüyoruz.
Bizlere “sadece protest hareketler ile hiçbir mücadelenin kazanılamayacağını” hiçbir çekince duymaksızın yazabilen Nesrin Çıtırık, Türkiye’de hayvan hakları mücadelesi verdiğini zannediyorsa üzülerek söylemeliyiz ki yanılıyor. Didaktik bir tavırla, gerontokrat bir üslupla, gayet üstten bir tavırla bilirkişiliğe soyunan Nesrin Çıtırık, son on senedir “profesyonel” hayvanseverlik yapmakta, attığı adımlardan, kullandığı söylemlerden son derece sığ bir bakış açısı ile hayvan haklarına yaklaştığı ortadadır. Verdiğimiz hayvan hakları mücadelesini küçümseyen Çıtırık, kendi yöntemlerini kullanmadığımız için yaptıklarımızı görmezden gelmekte, verdiğimiz mücadelenin içini boşaltmaktadır. Tür ve ırk ayırt etmeksizin, gerek hukukî gerek protest gerekse kurumlar nezdinde yaptığımız –uzlaşma amacı ile değil- görüşmeler ile mücadelemizi sürdürürken, kendi deyimiyle “PR” çalışması yapmadığımız için verdiğimiz mücadeleden bihaber olan Çıtırık’a kendi sözünü iade etmek istiyoruz: Hayvan hakları mücadelesi “kimsenin inhisarında değil”dir.
Bizi, kendilerine karşı “ötekileştirmek” ile suçlayan Nesrin Çıtırık ve ekibi başta olmak üzere, tüm toplum bilmelidir ki hayvan refahçısı, hayvan katilleriyle masaya oturarak hayvanların yaşamı üzerinde pazarlık yapanlarla asla bir araya gelmeyeceğiz, geçmişte ve gelecekte sorumlu oldukları, olacakları, hayvan aleyhindeki girişimlerin bir parçası olmayacağız ve kendilerini bizim örgütlülüğümüz ve eylemlerimiz üzerinden aklamalarına izin vermeyeceğiz.
Nesrin Çıtırık’ın yine bizlere gönderdiği mail üzerinden konuşacak olursak, kendisi ile özgürlüğün kelime anlamını dâhi tartışmak istemiyoruz çünkü kendileri bizzat hayvanların özgürlüğünün kısıtlanmasına katkıda bulunmuştur, hayvan haklarını sistematik bir şekilde ihlâl eden kurumlarla çalışmaya devam etmektedir.
Kısırkaya ve benzerleri konusunda, gayrısamimi açıklamalar ve dilekçeler dışında hiçbir girişimde bulunmayanlar, samimiyetlerini somut açıklamalarla, temas halinde oldukları ve bir şekilde kendilerini muhatap kabul eden, hayvanların tecrit edilmesine ve Kısırkaya gibi merkezlere kapatılmasına karşı çıkan insanları bu devasa toplama kamplarına karşı yürüttüğümüz mücadeleye aktif bir şekilde dahil edene kadar, ilkesiz birlikteliklerini ve çıkar ilişkilerini bir yana bırakıp, kamuoyuna İBB’yi masum gösteren açıklamalarını geri çektiklerini açıklayana dek, kendileri ile hiçbir şekilde yan yana gelmeyeceğinizi, ortak hareket etmeyeceğimizi, aksine Kısırkaya gibi bir devasa itlaf projesinin hayata geçmesine ideolojik, toplumsal ve politik destek verdikleri için kendilerini de itham etmeyi sürdüreceğimizi deklare ediyoruz.
Hem HAYTAP’ı hem de Anadolu Hayvan Hakları Federasyonu’nu, isimlerinde barındırdıkları “hayvan hakları” ifadelerinin hakkını vermeye, bunu Türkiye’de sokak hayvanları mücadelesinin içine girdiği böylesi ciddi ve geri dönüşü olmayan gündemde somut, iktidar yanlısı değil, hayvanların, sahip olduğu doğal hakların gerektirdiği şekilde sağlıklı, bakım görerek ve özgürce yaşadığı yerleri, ilişkileri destekleyen politik bir zeminde, somut adımlar atmaya, geçmişteki İBB ve benzeri hayvan düşmanı kurum sempatizanı açıklamalarını geri aldıklarını açıkça ve resmi olarak basına ve kamuoyuna duyurmaya çağırıyoruz.
İMZACILAR: (Metin imzaya açıktır)
Bağımsız Hayvan Özgürlüğü Aktivistleri
Dört Ayaklı Şehir
Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği
Hayvanlara Adalet Platformu
Korsan Parti Hareketi
Yeryüzüne Özgürlük Derneği