Pandemi sonrası ilk okulumuz: Ali Akkanat Anadolu Lisesi
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile birlikte yürüttüğümüz okullarda hayvan hakları konusunda bilinçlendirme çalışmamıza, pandemi nedeniyle verdiğimiz zorunlu aradan sonra, okullarda yüz yüze eğitime dönülmesiyle birlikte tekrar başladık. Çalışmaya katılan arkadaşlarımız izlenimlerini paylaştı.
Hülya Yalçın
Hayvanlara Adalet Derneği üyeleri olarak “hayvan hakları” eğitimi, etiği ve uygulama bilgilerinin okullarda gençlerle paylaşılmasının önemine inanarak İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Ankara Milli Eğitim Müsteşarlığı ile yapılan görüşmeler sonucunda geçtiğimiz yıllarda okullarda hayvan hakları konuşalım diyerek ziyaret ve çalışmalarımıza başlamıştık.
TBMM Hayvanlarla ilgili yasa yapım sürecine dair Araştırma Komisyonu Raporunda da yer alan bu eğitim ve söyleşi çalışmalarımız Covid 19 Pandemisi nedeniyle bir süredir zorunlu olarak durmuştu.
Yeni şartlar ve salgın önlemleri çerçevesinde çalışmalarımıza bıraktığımız yerden başladık. Yeni dönem ilk çalışma okulumuz Sarıyer Ali Akkanat Anadolu Lisesi oldu. Daha önce iki kez davet edildiğimiz bu okulda sahiplenilmiş sokak köpeklerinin olması her zaman sevindirici bir detay oldu bizim için.
Daha önce buluştuğumuz genç arkadaşlarımızın bir kısmı mezun olup ayrılmış, yeni katılanlar olmuştu. Daha güzeli, hak temelli çalışmalar yapan yeni gruplar kurmuşlar ve bizlerle tanışmak istemişlerdi.
Bütün bunlar uzun erimli mücadelelerde kişiyi ve mücadeleyi motive eden, enerjisini yükselten güzel gelişmeler elbette.
Temelde hayvan hakları; dolayısıyla kendi “vatandaşlık ve insan haklarımız” başta olmak üzere bu konuların detaylarında pek çok şeyi konuştuğumuz güzel bir etkinlik oldu bu kez de. Hayvan isimlerinin hakaret için kullanılması, türcülük, insan merkezcilik, neden diğerkam olmamız gerektiği, insani sorumluluklar yanında en yakın tehlike olan “iklim krizi” ve ilgili tanımlarla olası önlemler hakkında da konuştuk. Biz anlattık, onlar da anlattı, onlar sordu bizler yanıtladık.
Yine güzel bir ekip çalışması oldu. Bu çalışmamızı aralıksız sürdürmeye biz niyetliyiz. Gelişmeleri umutla paylaşmaya devam edeceğiz.
Sezen Kutup
Yaklaşık iki yıllık zorunlu pandemi arasının ardından Ali Akkanat Anadolu Lisesi’nde gerçekleştirdiğimiz HAD öğrencilerle buluşuyor etkinliğimiz, her birimiz için heyecanla ve hevesle başladı. Okula, daha önce tanışıp kendisini yeniden görmek için sabırsızlıkla beklediğimiz Şanslı’yı da düşünerek gittik. Bizi öğrencilerin “Animals are my friends and I don’t hurt my friends” (“Hayvanlar benim arkadaşım ve arkadaşlarıma zarar vermem”), “Voice they wish they had” (“Umdukları ses olalım”), “to deny people their human rights is to challenge their very humanity” (“insanların insan haklarını reddetmek, insanlığa/merhamete meydan okumaktır.”), “they feel pain, hear their cry, if you see animal abuse, don’t just walk by” (“acıyı hissederler, çığlıklarını duy, eğer hayvan istismarı görürsen, öylece yürüyüp gitme”) afişleri karşıladı. Ne yazık ki sonrasında Şanslı’nın vefat ettiğini öğrenip okul bahçesindeki mezarını ziyaret ettik. Öğrenciler İhtiyar ile, diğer köpek yoldaşlarıyla bir arada yaşamaya devam ediyorlardı.
Hayvanlara Adalet Derneği’nin hayvan hakları, etiği ve adaleti sunumunu güncelleyerek, öğrencilerin yaşları ve ihtiyaçları doğrultusunda bir dil tutturmaya çalışıyoruz. Bu kez karşımızdakiler sorgulayan, soran ve cevaplarla kolay tatmin olmayan, öz güvenli ve kendini oldukça düzgün ifade edebilen liseli gençlerdi. Dolayısıyla bizler de yapılandırılmış bir sunumdan ziyade, soru-cevap yöntemini takip ederek hem onları sohbete-sunuma aşina tutmaya; hem de onların ihtiyaçlarını, meraklarını, kaygılarını hızlıca tespit etmeye ve bu doğrultuda cevaplar üretmeye, birlikte yeni sorular sormaya çalıştık. Alanım gereği türcülükten, dildeki şiddetin yansımalarından, bu şiddetle baş etme mekanizmalarından konuşmaya, bunları gündelik hayatımızdan örneklendirmeye çalıştım. Türcülüğün ne olduğunu, hangi söylem ve eylemlerde ortaya çıktığını, açık ya da örtük olarak nasıl işlediğini örnekler üzerinden tartıştık. Öğrenciler kimi zaman çok destekleyici oldular, kimi zaman da dildeki şiddet ile insan dışı hayvanlara yönelen fiziksel şiddetin bağlantılarını kurmakta zorlandılar. Birbirlerini dinleyerek, birbirilerinin düşüncelerine meydan okuyarak, karşı çıkarak tartışmacı bir şekilde sunumlarımızı takip ettiler. Sunumlarımızın sonunda, özellikle kalan his bir tür umutsuzluk, karanlık bir resim olmasın istediğimizden, insan dışı hayvanlara yönelen çok boyutlu ve çeşitli şiddetin son bulacağı güne kadar hep birlikte mücadele etme sorumluluğumuzu hatırladık. Mücadelemizin bir toplumsal adalet mücadelesi olduğu düşüncesi ve öğrencilerin şahane soruları, katkıları, meraklarıyla süremizi tamamladık ama inanıyoruz ki onlar, tartışmaya, üretmeye, sorgulamaya ve örgütlenerek hayvan hakları ve adaleti için mücadele etmeye devam edecekler.
Barış Karlı
Yasaların yapım sürecinde toplumun düşüncelerinin, doğrularının etkilerini konuşurken, toplum insan öldürmeye karşı net bir tavır ortaya koyduğu için, yasaların insanların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alma anlamında net bir duruş gösterdiğini belirttiğimizde; insanı öldürmeyi mantıklı bulduğunu, asker olup insan öldürmek istediğini söyleyen sesler yükseldi. İnsan ya da hayvan fark etmeksizin bir canlıyı öldürme fikrinin toplumda nasıl normalleştiğine tekrar tanık olduk.
Sinekleri ve böcekleri konuşurken, en çok karşılaştıkları sivrisinek, karasinek, hamam böceği örnekleri üzerinden ilerledik. Hamam böceğinin istilacı tür olduğunu, ekosisteme zarar verdiğini, bu nedenle onu öldürmemiz gerektiğini söyleyenler oldu. Bu yorumlara; hayvanların kendi içinde bir döngülerinin olduğunu, istilacı tür olsa bile, onun sayısını kontrol altında tutan bir başka tür olduğunu, insanların kırk yılda bir evlerinde gördüğü hamam böceğini öldürmesinin bu döngüye dahil olan bir davranış olmadığını ve asıl insanların bu şekilde müdahalelerinin ekosisteme zarar verdiğini belirterek cevap verdik.
Hayvan deneylerini konuşurken; kozmetik ürünler için yapılan deneylere büyük ölçüde tamamen karşı olmaları sevindiriciydi. Ancak tıbbi gerekçeler söz konusu olunca, kendi menfaatleri için başka bir canlıya zarar verilmesi fikrinden çekinmediklerini gördük. Öncelikle, hayvan deneylerinin işe yaradığına, zorunlu olduğuna, başka bir yöntemle tıbbi ürün üretilemeyeceğine ilişkin yerleşmiş yanlış algıyı düzeltmeye çabaladık. Sonrasında, hayvan deneylerinin işe yaradığı varsayımında bile; kendi menfaatlerimiz için başka canlıların zarar görmesi fikrinin yanlışlığı üzerine konuştuk.
Hülya Yalçın-Sezen Kutup-Barış Karlı