KÖŞEDEKİ SU KABI
Güneşli güzel bir akşam üstü. Yoğun bir günün sonunda dolmuştan inince kenardaki banklardan birinde oturup etrafı seyretmeye başladım her zamanki gibi. Bu küçük ritüel beni dinlendiriyor . Tabii mezarlığın içinde, sokakta, arka taraflarda yaşayan kedi ve köpekler de geliyor geçiyor oralardan. Kimisi gelip usulca yanıma oturuyor; kimisi başını sevdirip tatlı bir bakış atıp geçiyor. Bizim semtimizde hayvanların durumu diğer yerlere oranla nispeten daha iyi. Çok sevenleri, besleyenleri ve koruyanları var. Hatta Namazgah adı verilen boş yeşilli park alanında martılar kargalar ve nereden nasıl gelip buraya yerleştiğini bilmediğimiz egzotik, renk renk kuşlar da beslenme telaşında. İnsanlar gelip geçiyor telaşla. Aslında aynıyız. Herkes kendi yaşamında bir çaba içinde. Hayvanlar da biz insanlar da.
Buralarda her köşe başında, her ağaç dibinde su kapları, yenilenen mama kapları, sığınmaları için mahalle sakinleri ve belediyenin yaptırdığı özel tasarım yuvalara rastlamak mümkün.
Tabii bu kadar güzel şeyin içinde olumsuzluklar da yok değil.
Örneğin, o güzel akışı bozmaya küçük bir hareket yetebiliyor. Caddeden geçmekte olan genç bir adam mesela. Hiçbir sebep yokken ağacın altına konulmuş temiz su dolu kaba bir tekme atıyor. İlk anda ne oluyor yahu refleksiyle hareketleniyorum. Duruyorum sonra. İzliyorum. Biraz ötedeki su kabına da elindeki çöpleri atıp ona da bir tekme savuruyor. Daha ileri gidip özellikle aramış gibi köşede duran henüz içindeki mama tazelenmemiş mama kabını eziyor ayağıyla. Ee artık yeter şuna bir şey demek gerek diye düşünüyor ama yine vazgeçip izlemeye devam ediyorum. Sonuçta kapları tekmeledi, suları döktü. Bir hayvana zararı olmadı şu ana kadar. Hepsi yerine gelir. Bunu neden yapıyor diye düşünüyorum izlerken. Hareketleri kasıtlı gibi. Tuhaf antisosyal davranışları var. Etrafa bakıyor o da. Özellikle su kabına tekme atarken küfür de ediyor ve sanki birisi bir şey söylese de çatsam havasında. İyi ki hemen tepki göstermemişim. Elbette bir hayvana doğrudan zarar veriyor olsaydı mutlaka hayvanı elinden almak, gereğini yapmak konusunda tereddütüm(üz) olamaz. Ancak doğrudan bir hayvana zarar verilmemiş ve sırf su /mama kaplarına saldırarak “olay çıkarmak” isteyen bu kişiye karşı en iyi tavır sessizce izlemek. Görünen o ki, “onlar da aç susuz, yazık değil mi, nereden su bulsunlar, sana ne zararı var” türü sözlerden anlayacak bir kişi değil. Herkesle aynı yöntemle iletişim kurulamıyor. Bu konuda iyi gözlemci olmak da bizim sorumluluğumuz.
Kaplara vura vura ve etrafına adeta aranır gibi baka baka devam etti yoluna. Ardından mahallemizin yaşlı amcası geldi. Kafasını iki yana sallayarak kapları aldı, durak çeşmesinden yeniden doldurdu ve yerlerine koydu. İki genç de kendisine yardım etti. Onları görmeseydim zaten ben yapacaktım doğal olarak.
Peki bu adam ne istiyor? İşte bu bizim konumuz değil? En azından doğrudan konumuz değil. Anlaşılmak, fark edilmek, önemsenmek vs. Ailevi geçmişi, yaşadıkları… Elbette uygun bir zamanda konuşulabilir, ulaşmaya çalışılabilir. Şu an önceliğimiz hayvanların bir lokma suyu olduğu; ve bu bir minik su kabına onun gibi onlarca düşman var olduğu için bu konuları sosyoloji, psikoloji ve hayvanlarla ilgisi olmayan kendi türüyle hemhal olabilen diğer insan arkadaşlarımıza bırakıyoruz. Çünkü bu şahıs ve bunun gibiler, “mama kapları tekmeleyerek başaramadığı ilgi çekme, odak olma hedefine ulaşmak için bir zaman sonra çocuklara kadınlara da sataşmaya başlar.” Hiç şaşmaz bu.
Bu şahısların sıradan zararsız ve normal kişiler olduğunu söyleyemeyiz. Yaptığı şey esnasında kendisine müdahale etseydim neler olurdu düşünelim. Muhtemelen küfür dolu ağzında ileri geri cümleler kusacak, ilgi gördüğü için daha saldırganlaşarak etrafta uyuyan hayvanlara da yönelecek, bunu kendine görev edinecekti. Belki bana da saldıracaktı, bu potansiyele sahip olduğu her halinden belli. Susarak kendi barbarlığı içinde yürüyüp gitmesine izin verdim. Meğer amca ve gençler de izliyormuş benim gibi.
Aynı düşüncelerle müdahale etmemişler.
Bu gibi insanlar böyle davranışlarla önemsendiklerini, var olduklarını, kendilerine de o kaplarla su verilen hayvanlar kadar değer verilmesini istiyor, bekliyor belki. Onlarla dalaşmak, hedeflerini belirginleştirmek yerine bazen en iyisi görmezden gelmek.
Çünkü orada “neden tekmeliyorsun bu su kaplarını” diye verilen tepki, su kaplarına gelen hayvanları da hedef alacak daha büyük bir karşı tepkiye neden olabilir çok büyük ihtimalle. Bize gelen çoğu ihbardan bunu anlıyoruz. Patolojik kap saldırganlarına gereksiz tepkiler gösterildiğinde “artık hayvanlarımıza da saldırıyor” şikayeti mutlaka geliyor ardından.
Biraz sabırlı olup, sadece hayvanlar için yarar noktasına odaklanarak akışı sağlayabilmek mümkün. Her su kabına tekme atanla, her mama kabını dökenle kavga etmenin bir anlamı yok. Tabii bu özel bir örnek. Bunu yapanları elbette uyarmak, anlatmak, gerekirse sert çıkmak da lazım. Böylesine uyumsuz ve hayvan için tehdit oluşturabilecek kişileri kışkırtmayalım, hedeflerini büyütmeyelim, yenileyiverelim o kapları diyorum özetle.
HAD okul çalışmalarımızdan birinde ortaokul öğrencisi tatlı bir çocuk; “e atsınlar, onlar atsın biz yeniden su dolduruz getiririz, biz daha güçlüyüz” demişti. Hiç unutmuyorum.
Tekme vurulan bir su ve mama kabının hesabının peşine düştüğümüzde büyüyen olayların boyutlarını tahmin edemezsiniz.
Şu mama ve su kapları söylenmelerini artık kendimiz içimizde çözelim ve bu kadar büyük ihlaller arasında bu da mevzu olmaktan çıksın isterim.
Son olarak da yaşadığımız korkunç soğuklarda özellikle akşam saatlerinden sonra sıcak suyla ılıtılmış sular, donmadan yiyebilecekleri mamalar bulunduralım onlar için. Ve yine bir minik öğrencinin dediği gibi, “ biz içeride evlerimizde yatıyoruz, apartman kapılarını açalım onlar da bina içinde yatsın, ne güzel olmaz mı”? diyerek bitiriyoruz.
Hülya Yalçın
(https://beyanet.com/av-hulya-yalcin-yazdi-kosedeki-su-kabi/)