Hayvana Şiddetten Toplumsal Suça Doğru
Günümüz şartlarında giderek geriye itilen vicdan
duygusunun yokoluşu özellikle ve öncelikle başta hayvanlara karşı olmak üzere, güçsüz, kendini koruyamayan, yalnız başına yaşamını devam ettiremeyen tüm canlılara yönelmiş korkunç bir tehdit haline gelmiştir.
Son günlerde yaşanılan çocukları hedef alan tecavüz ve öldürme fiilleri
de bu toplumsal dejenerasyonun ve bazı suçların suç olarak görülmemesinin
kesin bir sonucudur.
Her zaman savunduğumuz gibi hayvanların yaşama ve doğal diğer haklarını göz ardı etmeden, hak savunularının arasında hak ettiği yere oturtmak
aslında toplumda bir sonraki aşamaya giden suç işleme fiillerine de ciddi bir fren teşkil edecektir.
Hayvanlara tecavüzün toplumsal gülmece ve şakalaşma kültüründen çıkarılması için bu güne kadar hiç bir ciddi çalışma, eğitim ve bilinçlendirme hareketi yapılmadığı içindir ki kolayca bir sonraki aşamaya geçiliyor ve insana, bebeğe karşı suçlar hızla artıyor.
Bu bir sarmaldır ve en zayıf halkası gerçekten de hayvanlardır. ŞİDDET SARMALINI ANCAK HAYVANLARI KORUYARAK KIRABİLİRİZ.
Bir toplum düşünün ki, geleceği konusunda beklentisi olmadan, maddî menfaate dayandırmadan, sadece insan olmanın, medenî olmanın gereği olarak sahipsiz ve muhtaç hayvanları koruma konusunda duyarlı olsun. Bu toplumda kim kolay kolay bebeklere tecavüzü, genç kızları canlıyken gömmeyi göze alabilir? Bu toplum ki bu tür suçları yasalarıyla da en ağır şekilde cezalandırıyor, yanı sıra sosyal baskı ve yönlendirme ile kınıyor olsa suç oranı hangi yönde değişir? Tabi ki büyük oranda düşüş olacaktır.
Hayvan hakları suçlarının Ceza Kanunu kapsamına alınmasının adliyelerdeki iş sayısını artıracağı yönündeki eleştiriyi bu nedenle tamamen tartışma dışı bırakabiliyoruz. Çünkü suçun ilk basamağı çoğunlukla hayvanlara karşı işlenen fiiller olmaktadır. Medeni uygulamalarda hayvana karşı suçların aslında topluma karşı işlenen suçlar için bir erken uyarı
olarak değerlendirildiğini gözlemliyoruz.
Hayvanların haklarına duyarsız kalmak demek; yasal düzenlemeyle korumamak demek; toplumsal suçun oluşmasına cevaz vermek demektir.
Devletin vatandaşlarına karşı sorumluluklarından birisi de yasaların uygulanması sırasında ortaya çıkacak olan işlevsizlik ve eksik uygulamalar nedeniyle doğan ihtilâflarda çözücü olmaktır. Hayvana kıyım uygulayan kişilerin tehlikeli
görülmeyip toplum içine cezasız olarak salınması da bu sorumluluğun gözardı edilmiş olmasını gösterir.
Özellikle hayvanlara kol kanat geren ve kendi şartları gereğince yalnız yaşamakta olan KADINLARA KARŞI işlenen suçlarda da hareketsiz kalınması, bu konunun aslında direkt KADIN HAKLARIYLA DA iç içe geçtiğinin göstergesidir. Toplumun hayvana karşı işlenen suçların cezasızlığından kaynaklanan vurdumduymazlığı ve tavrı nedeniyle pek çok kadın hayvansever cinsel tacize varan
fiillere maruz kalmaktadır. Bunu ayrı bir konu başlığı olarak Meclis gündemine taşımak üzere Kadın Merkezleri ve İnsan Hakları kuruluşları ile irtibata geçtik. Amacımız ve mutlak hedefimiz, hayvanların haklarının hukuki yarar şartları içinde değerlendirilmesi ve buna karşı suçların mutlaka adli olarak cezalandırılmasının sağlanmasıdır.
Hayvanları korumaya çalışan kişilerin, diğer kişilerle aralarında doğan husumetlerin de mutlaka kanun kapsamında yapılacak düzenlemeler sonucu çözülebilecektir. İnanıyoruz ki ancak o zaman bebeklerine tecavüz edilmeyen, sapık ve sapkınların işledikleri suçları örtbas etmeyen, insanların güvende ve huzurla yaşadıkları bir toplum olabilme yolunda hızla ilerleyebileceğiz.