Hayvana şiddet gerçekten suç oldu mu?
14 Temmuz’dan beri yeni Hayvanları Koruma Kanunu dönemini yaşıyoruz. Tabii ki hayatımızın en çok içinde olan, kamuoyunun en çok gündeminde olan konu, artık hayvana şiddetin suç olması.
Peki gerçekten suç oldu mu? Bir fiilin suç olması deyince aklımıza ne geliyor?
Cinayet vakası örneğinden ilerleyelim ve ufak bir kıyas yapalım. Bir sokak düşünelim. Sokağın köşesinde bir ceset bulunsun. Acaba cinayet vakalarına müdahale etmekle görevli kurumlar, yani polis ve savcı, bulunan ceset bir insan cesedi olduğunda ve hayvan cesedi olduğunda aynı tepkiyi mi veriyor?
Cinayet vakalarında neler yapıldığını hepimiz az çok kitaplardan, filmlerden biliyoruz. Olay yeri çevrilir, dış müdahaleye kapatılır. Amaç delillerin kaybolmasını engellemek. Özenle etraf incelenir, deliller zarar görmeden toplanır, ceset hemen otopsiye gönderilir, sokaktaki tüm kameralar tespit edilir, kayıtlar incelenir, gerekirse tüm sokağın ifadesi alınır. En önemlisi tüm sokak ayağa kalkar, tepki verir. Çünkü kimse yakınında bir katil istemez.
Peki mevzu hayvan cesedi olunca da aynı şeyler yaşanıyor mu? Aynı özen gösteriliyor mu?
Maalesef bu soruların cevabı hayır. Mevzu hayvan cesedi olunca polis olay yerine güç bela geliyor. Otopsiyle uğraşmamak için cesetten kurtulmanın yolları aranıyor. Nöbetçi savcı böyle bir konuyla ilgili uyandırıldığı için kızıyor. Yaşanan olay sokakta kimsenin umurunda olmuyor. Belediye görevlileri çağrılıyor, ceset ortadan kaldırılıyor, konunun üstü kapatılıyor. İnsan öldüren katillerle yaşamaktan rahatsız olan insanların, hayvan öldüren katillerle birlikte yaşamak ile ilgili bir rahatsızlığı yok gibi görünüyor.
Yeni kanun döneminde, bizim olayı polise ve savcıya bildirmemizin önüne de taş koydular. Eski kanun döneminde gelip idari para cezası vermesi için peşinden koştuğumuz Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, artık suç duyurusunda bulunması için peşinden koşmak zorunda kalacağız. Çünkü suç duyurusunda bulunma konusunda tek yetkili o. Diyelim Tarım ve Orman Bakanlığı’nın keyfi geldi, suç duyurusunda bulundu. Kanun koyucu o konuda da hayvana şiddet uygulayan failleri üzmeyecek bir düzenleme yapmayı başardı. Öyle bir ceza aralığı belirledi ki, faillerin fiilen cezaevine girmeleri mümkün değil. Sonuçta hayatımızda pek bir şey değişmedi, hayvana şiddet uygulayan faillerle birlikte yaşamaya devam.
O yüzden kimse ortalıkta hayvana şiddet suç oldu diye dolaşmasın.
Demek ki neymiş;
Sayın Rümeysa Kadak, meclis kürsüsünde harika bir kanun yaptık diye zıplamakla hayvana şiddet suç olmuyormuş;
Sayın Mustafa Yel, devrim yapmamışsınız, akıl oyunlarıyla bizi salak yerine koymuşsunuz; çocuklarınıza gururla değil, utançla anlatacağınız bir kanun yapmışsınız;
Sayın Yunus Kılıç, hayvan hakkı savunucuları işsiz, güçsüz, boş insanlar değilmiş, avukatmış ve bu yazıyla sizin yalanlarınızı ifşa ediyormuş;
Sayın Engin Altay, hayvan için iyi hiçbir şey içermeyen bu saçma kanunla ilgili, “kabul edin de diyemem, etmeyin hiç diyemem” demekle hayvanın tarafında muhalefet yapılmıyormuş.
Biz ne zaman kanun koyucunun iş yükü artan kamu kurumları için değil öldürülen, tecavüze uğrayan hayvanlar için endişelendikleri; polisin, savcının ve kamuoyunun insan cesedine de hayvan cesedine de aynı tepkiyi verdiği günleri görürüz, işte o zaman hayvana şiddet suç olmuştur, mücadelede yol almışızdır.
Bu aşamada yasal süreç açısından baktığımızda bir iki cümlede suç lafzı geçmiş ama fiilen cezai karşılığı doyurucu ve kamuoyunu tatmin edecek şekilde netice vermeyecek bir kanun yapılmıştır.