Tasmanın Ucundaki İnsan Kim?
Hepimiz seviniriz dışarıda bir köpeği gezdiren, kutusuyla bir kediyi tedaviye götüren kişileri görünce. Bu iyiliktir çünkü. Bir canlıya hayatında yer açmış olmak demektir. Bunları yapan insanların peşin peşin iyi insanlar olduğuna, en çok da hayvan hakları mücadelesinde bizimle aynı tarafta bulunduğuna inanırız.
Doğrusu epey uzun bir zaman ben de böyle düşünüyordum. Ta ki bir ipin ucunda hayvanla bağlanan insanların bazılarının “hiç de düşündüğüm, sandığım gibi” olmadığını anlayana kadar. Malum, hayvanları sevmeyenleri, her fırsatta düşmanlık edenleri zarar verenleri, zarar vermek, yok etmek isteyenleri az çok tanıyoruz artık. Peki ya bizim tarafımızda sandığımız öteki insanlar; yani köpeğin boynuna bağlı ipin diğer ucundakiler!
İlk şaşkınlığım, sabah saatlerinde işe gitmeden önce köpeğini gezdiren bir kadınla olmuştu. Hayvanı çekiştiriyor; tıpkı “seni doğuracağıma taş doğuraydım” diyen bir kısım tuhaf anneler gibi bağırıp azarlıyor, etrafa da ‘otorite’sini bir güzel gösteriyordu. Hayvan gezdiği için mutlu, azarları pek de önemsemeyen bir havada gidiyordu. Yolumuz bir süre beraber sürdüğünden mecburen görüyorum; boynunu öyle bir çekiyor ki hayvan yamulup yamulup yeniden yürümeye çalışıyor. En sonunda ben durağa yaklaştığımda onlar da parkın kenarına gelmişken kadın hayvanı öyle şiddetli çekti ki hayvan koca cüssesiyle yere yapıştı. Hafif bir ciyaklama ve inleme sesi. Üzüldüm. Uyarmayı düşündüğümde kadının “suratını” görerek vazgeçtim.
Aynı kadın mesela hayvan hakları vs. desek herkesten önce sokaklara çıkıp bağırmaya başlar, herkesi pişman eder ve ediyor da. Ama kendi köpeğine (hiçbir hayvan kimsenin değildir bence) zulmetmekten çekinmiyor. Şimdi kimse kadını savunacak laflar etmesin, bir günlük mesele değil gördüğüm çünkü. Bu kadının bir de küçük ırk köpeği var. Şimdilerde moda olan şeffaf, hamam gibi bunaltan çantalardan birine koyup sırtında taşıyor oraya buraya. Karşılaştığı ahbaplarıyla sabah laklakları yaparken, ‘kahve keyfisi’ vs yaparken de hayvanı o çantayla sandalyeye bırakıyor. Evet, bir paket gibi, hisleri yokmuş gibi, düğmeli bir oyuncak gibi. Zavallı küçük hayvan kımıldayınca da durmadan sandalyeden düşüyor çantasıyla. Her defasında azarlayarak alıp kütt diye sandalyeye yapıştırıyor çantayı.
Şimdi sokaklarda köpekleri sürükleyenler, işkence edenler, zehirleyenler, vuranlar vs varken bu size, hatta bir zaman bana da, çok önemli gelmeyebilir. Ama önemli. İpin ucundaki insanın güvenilebilir, iyi, düzgün biri olması şart çünkü. Ha barınakta esir, tanımadığı insanlarca zulüm gören hayvan; ha sözde kendisini sahiplenmiş, karnını doyuran ve karşılığında itip kakan insan. Ne farkı var eziyetin, kötülüğün?
Yine bir keresinde beslediği sokak köpeklerine sözde evdeki çocuğu gibi “azarlayarak tokatlayan, tekme atan” biriyle de maalesef kötü bir karşılaşmamız oldu. Kimsenin buna hakkı yok. O lutfettiğin bir gıdım yemeği de verme, hayvanlara tekme tokat hakkını da kendinde bulma. Uzak dur yeter. Bu ego besleyici şımarık kişilerin ipinin ucundaki havyanlar da “korunması, gözetilmesi gereken hayvanlardır” .
Dondurmasına uzandığı için minicik köpeğini önce döven, sonra banyoya kilitleyen tuhaf insanlar da gördüm. Bunlardan ikisi artık (iyi ki) yaşamıyor. Ama diğerleri hala burada, köpeklerin, kedilerin yanında.
Sevgi sabırdır, ön alma, önlem almadır. Hayvanın bulunduğu eve antika vazoyu ortaya bırakıp, çarpar kırarsa döverim demek ciddi bir “ruhsal kötülük sorunu”dur.
Bu şahıslarla yaşadığım olaylara burada girmek istemem. Hayvanların bazılarının o ortamdan çıkarılmasını sağlayabildim, bazılarıyla başka insanlar devreye girerek durumu toparladı falan.
Ama demem o ki; her, yanında hayvan olanı, her kedi besleyeni, her köpek gezdireni doğrudan “hayvan hakları savunucusu” sanmak, olmadığımız bir sayı kadar olduğumuzu sanmak demektir. Herhangi bir hayvanı itip kakabilen, ona tekme atan, hele bir köpeğin suratına şamarı şaklatabilen hiç kimse benim gözümde asla “bizden biri” olamaz.
Kavgalaşan hayvanları ayırmak için orantılı ve kontrollü teması anlarım, bazen mecbur kalabiliriz. Ama kendi öfkesi ve hırsıyla hayvana vurmak dövmek olmaz. Bunlar hayvandan elini çeksin, egolarını başka yerde parlatsın.
Bunca hayvan düşmanı varken bu konuyu niye yazdığımı da anlayanlar olacaktır. Zaten onlar için yazdım. Zaman içinde bunu tekrar konuşacağız diye düşünüyorum.
Çünkü mücadelenin gerçek yolunu hayvanlara iyi ve adil davrananlarla yürüyeceğiz. İpin ucunda durup kalabalık görünmeye sebep olan, yanımızda durup “hayvan düşmanı” olmadığını zannettiğimiz ama hayvanlara eziyet edenlerle değil.
Bu yazıyı tamamlamak üzereyken, minicik bir köpeğin dramı daha eklendi zincire. Şımarık, kendini bilmez bir ailenin oyuncak gibi alıp, bahaneyle terk ettiği bir minik “pahalı” köpek. Zavallı ne şiddet gördüyse “saldırıyor” demişler ama hayvan besbelli suratına yediği şamarlar vb. ile sadece korkudan deli gibi bağırıyor. Köpekleri az çok tanıyanlar bilir, saldıran ve korkan köpek farklıdır. O kadar üzgünüm ki. Hepsine derman olamamaktan, tüm insanlara bu sıradan kişilerin hayvana kötülüğünü anlatamamaktan, hayvana zulmeden bu kötü insanlara tepki verilmeden yaşanmasından.
Siz siz olun ipin ucunda bir hayvan gördüğünüzde öteki uca mutlaka bakın. Zaten anlarsınız. Köpekleri korumamız gereken yer sadece barınaklar, laboratuvarlar, sokaklar değil, bunu anlatmak istedim.
Av. Hülya Yalçın – HAD Başkanı
(https://gazetelink.com/hulya-yalcin-tasmanin-ucundaki-insan-kim/)