BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ KÖPEKLERİ ve BUPAWS
Ülkemizde artık herkesin de bildiği gibi köpeklere karşı hem yükselen bir koruma ve himaye; hem de korkunç bir zulüm dalgası var. Sanki herkes her şeyin hırsını bu zavallı hayvanlardan almaya çalışıyor gibi. Bu çağ için çok kötü bir durum ama maalesef ülkemizin gerçeği biz değiştirene kadar böyle.
İşte tam da bu iklimde gönüllüler, aktivistler, hayvan sevenler, iyi insanlar ve özellikle pek çok üniversitedeki hayvan koruma oluşumları çok ciddi bir mücadele veriyor. Sokakta, evde, üniversite kampüslerinde, yolda, caddede hiçbir yerde köpeklere huzur vermemeyi görev bilmiş bazı insanlara karşı hem adaletli hem korumacı bir mücadeleyi sürdürmek hiç de kolay değil. Üstelik 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na rağmen. Koruma anlamında hiç yeterli olmayan bu kanunla bile yıllardır mücadele veriliyor ülkemizde. Kanunen görevli olan belediyelerin bizzat yaptığı hayvan hakkı, özellikle de köpeklerin yaşam hakkına karşı ihlaller hiç gündemimizden düşmüyor. Örnek gösterebileceğimiz, hayvana zulmedilmeyen; köpeklerin kalplerine ucuz çamaşır suyu zerk edilerek acılar içinde öldürülmesine sebep olmayan; dayaksız işkencesiz barınak sayısı üçü bile geçemiyor maalesef.
Tüm barınaklarda zulüm olduğundan, kapılarında polis jandarma, içeride zebani gibi görevliler olur hep. Kanunen koruması gereken belediyelerden hayvanları korumaya çalışmak hiç de kolay değil. Bu kadar olumsuzluk arasında bir araya gelen gönüllüler kendi imkanları ölçüsünde belirli yerlerde köpekleri koruma altına almaya çabalayıp duruyor. Sevgiyle, ihtimamla ve olması gereken şekilde büyük bir emek vererek yapıyorlar bunu.
Barınak kapılarında içerideki zulmü göre göre, çığlıkları duya duya çaresizlik içinde beklemenin yanında, bu güzel örneklere de destek vermek, yanlarında olmak için hep yanlarında olmaya çalışıyoruz. Bunların da sayısı çok olmamakla birlikte örnek bir fedakarlıkla yaptıkları örnek koruma çalışmalarını elbette desteklemek görevimizdir diye düşünüyoruz çünkü.
Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde korunan ve yıllardır özenle bakılan köpekleri de böyle tanıdık. Bupaws gönüllüleriyle yolumuz köpekler nedeniyle kesişti ve biz orayı çok sevdik. Neden mi?
Öncelikle tüm gönüllüler canla başla çalışıyor, haberli habersiz gidişlerimizde hep bunu gördük. Her yer hep temiz, su kapları daima taze ve kışlık yazlık korunakları ayrı ayrı düzenlenmişti. Köpekler çalışandan ve gönüllülerden hiçbir korku belirtisi göstermedi ziyaretlerimiz boyunca. Sevgiyle iletişim kurulduğu o kadar belliydi ki. Hepsini isimleriyle huylarıyla biliyordu vefakar çalışan. Bizi de hepsiyle ilgili inanılmaz ölçülerde, aklımıza bile gelmeyecek konularda öyle güzel bilgilendiriyorlardı ki. Birkaç ziyaretten sonra neredeyse köpeklerle bile ahbap olmuştuk.
Ülkemizde moda şeklinde gelişen hayvan düşmanlığının Boğaziçi Üniversitesi’ne sirayeti ile de bu güzel masum hayvanların kaderi değişmeye başladı. Üniversite yönetiminin çeşitli gerekçelerle hayvanların yerine göz dikmesini takip eden süreçte kötü, üzücü olaylar yaşandı. Hayvanlar bir sabah apar topar “çöp ya da moloz” toplanır gibi alınıp başka bir yere atılıverdiler. Yaşadıkları alan talan edildi. Onca emekle sabırla oluşturulmuş her şey yerle bir edildi. İnanın düşmanla savaşır gibi. Gönüllüler sahaya alınmadı, hayvanlar korkudan delirdi, üzüldü, alışmadıkları bir “insan” türüyle karşılaşmanın travmasını yaşadı hepsi.
Üniversitenin hayvanları taşıdığı alan ise uzun zamandır bilindiği gibi özel mülke yakın bir alan ve bu mülkün sahiplerinin de orada asla hayvan istemediğini de hepimiz biliyoruz. Burada hayvan istemiyoruz, attırırız, zehirleriz vs. lafları da dolaştı, dolaşıyor.
Üniversite muhtemelen hayvanları daha iyi yere getirdik diye oraya taşıyıp oradan da özel mülk sahipleri istemiyor diye tümden onlardan kurtulmayı planlıyor.
Bu kadar yıllık emeğin, örnek bir oluşumun üstüne dozerle gitmek, insani iletişime bu kadar duvar olmak, yandaş baro paylaşımlarına bel bağlamak da çok üzücü tabii.
Şimdi bu sürecin tehlikeli kısmına geldik.
BOĞAZİÇİ KÖPEKLERİ NAMLUNUN UCUNDA
Ne yazık ki yukarıda anlattığımız sürecin o kötü noktasına geldik. Üniversitenin hayvan hakkı, gönüllü, medeniyet tanımayan zihniyeti ile bu köpekler her an topluca bir kamyon kasasında “moloz gibi” bilinmeyen bir yere atılabilir. Çünkü onların duyguları olan CANLILAR olduğunu; onları koruyan bir kanun (5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu) olduğunu bile umursamayan bir tavır var karşımızda.
Şimdi diyoruz ki #bupawsyalnızdeğildir; gözümüz üniversitenin ceberut yönetimi ve hayvanların üzerinde. Şimdi güçlü olabilirsiniz ama hiçbir zaman HAKLI OLAMAYACAKSINIZ.
Bu yazıyı okuyan herkes bu köpeklerin akıbetini dert etsin, bize omuz versin ve bu kez kötülüğe geçit vermeyelim. Dayanışma ve sevgiyle.
(Her ziyaretimizde umutla, sevgiyle mutlulukla cesaretle döndüğümüz bu güzel yer için ve bütün mücadeleleri için başta Defne, Ahmet ve tüm emek veren gönüllülere sonsuz teşekkürler.)
Hayvanlara Adalet Derneği Avukatları