SIRADAKİ SEN MİSİN?
Belediye hayvan tedavi kliniğinin önünde her zamanki gibi kuyruk var. Hava hafif yağmurlu. Ülkenin her yanında olmasını dilediğimiz ve önerdiğimiz güzel bir hayvan tedavi ve kısırlaştırma merkezi. Tabii asla istenilen verimde olamasa da en azından iyi niyetli ve başlangıç için güzel bir örnek.
Bazen süreli tedaviye götürmemiz gereken hayvanlar olduğunda, ki bunlar yüzde doksan kedi ve köpek hatta daha çok kedi oluyor; orada bulunan insanlarla da muhabbetler açılıyor.
Ne tatlış kediler, kötü komşular, mamaları çöpe atan temizlik görevlileri, hayvan sevmeyen mahalle sakinleri falan. Ama nihayetinde buraya elinde hayvanla gelen herkes sokaktaki sıradan insandan farklıdır bunu kabul etmek gerek.
Vaktinden, emeğinden, gününden vererek bir hayvanı kurtarmak için onca yolu geliyor. Hatta çoğu kimse kendi semtlerinde böyle bir klinik olmadığı için araç değiştirerek aktarmalı geliyor civardan.
Buraya kadar güzel. Sabahın erken saatinde kısırlaştırmalar önceden alınmış randevulara uygun olarak alınıyor ve sonrasında muayenelere geçiliyor. Oraya kimse keyif için gelmez. Kimisi nefes alamayan, kimisi kaza geçirmiş, kimisi doğuş anomalisi yüzünden yürüyemeyen, boynu eğik kalmış olan bir sürü can parçası.
Elbette hepsi önemli, ancak hemen tam da o anda müdahale edilmesi gereken durumlar da oluyor.
Sevinerek söylemeliyim ki, o an yaşanmış bir kazanın kırıklı hayvanı, o esnada düşen kanadı kırılan bir kuş, doğumu yarım kalmış bir kedi ve benzerleri geldiğinde ben dahil herkes hemen sırasını veriyor. Çoğu kez on on beş kişinin sonrasına geçtiğimi hatırlarım. Çünkü benim hastam süreli tedavisi olan çok acil olmayan bir kediydi o günlerde.
Klinikten, hayvan haklarından, sosyal medyadan haberi olmayan, ya işe giderken, ya ekmek almış dönerken gördüğü yardıma muhtaç hayvanı koynuna sarıp getirenler de az değil. Bu kişileri tanımıyorum adlarını bilmiyorum ama yüzlerini kalplerini gördüm. Onca zorlanmalarına rağmen fiş alıp en arkaya geçip beklemeyi tercih ediyorlardı. Ben ve birkaç kişi müdahale edip o anda olmuş sıcak olayın mağdurunun hemen alınması için sıralarımızı veriyorduk.
Son bir iki gündür kalabalıktan mı, pandemi kısıtlarının getirdiği stresten mi bilemiyorum bekleşmeler sinirli bir hal aldı. Bir köşede sessizce beklemeyi tercih edenler, ki biri de benim; anlatma meraklılarının taarruzuna maruz kaldık önce. Bitmek bilmeyen “hayvan kurtarma öyküleri” bazen gerçekten de çekilmiyor. Ha bir de insan kendisini dinlemeye hevesli olmayanı anlamaz mı? Anlamalı sanki. Keşke anlasa. Göz göze gelmemeye çalışarak uzaklaşmak da yaramıyor, gelip yarım saat önce kaldığı yerden başlıyor anlatmaya. Neyse bu da orada olmanın paylaşım dinamiği her hâlde ne diyeyim.
Asıl önemli ve can sıkıcı şeyi bir iki gün önce yaşadık. Civarda oturan bir bey işine giderken ekmek aracının çarpıp geçtiği bir kediyi kucaklamış getirdi. Hayvanın canı çok yanıyor, adamcağız bir şey bulamamış evrak çantasının üstüne doğru yatırıp kucağına alabilmiş ve klinik yakın deyince de can havliyle gelmiş. Kediyi zor tutuyor, hepimiz etrafını sardık. Mesafeli maskeli tabii. Adamcağız fiş al, sıraya gir düşünmeden en azından ne yapabileceğini sormak için içeriye girdi. Hemen uğultu yükseldi ki kulaklarıma inanamadım. “Biz sabahtan beri bekliyoruz, bizim de işimiz var, hemen kuyruğa kaynadı adam” diye. İçerideki görevli de “fiş alın sıraya girin” falan demeye başladı.
Beynim tutuştu. Şuraya kadar okuyanların da tutuşmuş olabilir.
Orada sonrasında neler olduğunu detaylı yazmayacağım. Elbette acil durumdaki hayvan hemen alındı. Ama beni ve oradaki birkaç makul kişiyi derinde etkileyen şey yaşadığımız tartışmaydı.
Orada sıraya giren “hasta hayvanlar” dı, biz değil. Ameliyat olacak, serum alacak, kısırlaştırılacak olanlar onlardı. Madem hepimiz orada onlar acı çekmesin diye emek veriyorsak, herhangi bir hayvanın aciliyetini nasıl görmezden gelebiliyoruz. Nasıl makul ve adil olamıyoruz?
Bir kere daha anladım ki her kedisi köpeği olan, her hayvan besleyen “doğru bir hayvansever ve hayvan koruma bilincinde kişi” değildir. Keşke bunları görmüş yaşamış olmasaydım. Çünkü diğer günlerde de neler olabileceği ihtimallerini düşünüp durmaya başladı beynim.
Yine de gidilebilecek acil hayvan kliniği imkânı bulunmasına şükrederek kapatayım bu yazıyı. Ama siz lütfen kapatmayın. İnsanlara “bencilliklerinin hayvanların hayatına mal olabileceğini”, hayatında ilk kez böyle bir durumla karşılaşmış bir insanı (örnekte kediyi getiren adam) bu şekilde agresyonla iterek mücadelenin çoğaltılamayacağını, hayvan sevmenin ve korumanın belli bir bilinç ve sorumluluk da gerektirdiğini anlatmaya devam edin olur mu?
Av. Hülya Yalçın