Derneğimize En Çok Gelen İhbarlar
Belediye ihlalleri
En çok karşılaştığımız ihbar belediye kaynaklı. Belediyelerin usulsüz toplama yapması, çöp kamyonuna köpek koyması, veteriner hekim kontrolü olmadan uyuşturucu iğne kullanması, ormana köpek atması, başka belediye sınırına köpek atması, bakımevine aldığı hayvanları pislikten, bakımsızlıktan, açlıktan öldürmesi, köpekleri çöp gibi toplaması, aldığı yere bırakmaması ve daha bunun gibi birçok fiil. Peki bunu yapan belediye görevlisine ne oluyor? Hiçbir şey.
Kamu görevlisi olan belediye görevlilerin bu fiilleri görevlerinin gereğine aykırılık. Bu da TCK’da suç olarak düzenlenmiş ama suç duyurusunda bulunduğumuzda hiçbir zaman konuyla ilgili soruşturma izni verilmiyor. Bu fiiller cezasız kaldıkça da belediyeler cesaret buluyor ve artık gizlemeye bile gerek duymadan yapıyor. Erzurum’un bir ilçesinde sokak köpekleri toplanacaktır, sahipli köpeklerinizi bağlayın, onlar da arada kaynarsa sorumluluk bize ait değil gibi anons yapabiliyor.
Soruşturma izni verilen birkaç istisna oldu ama onlar da ya takipsizlik ya da beraat ile sonuçlandı. Belediyeleri öncelikle yürütme organı korumaya çalışıyor, onun elinden kaçarsa yargı organı koruyor. En güncel olanı Elazığ’da, davası devam ediyor. Bu sürecin başlangıcı güzel bir emsal. Savcı sabah 7’de bakımevine sürpriz baskın yapıyor, ihlalleri o şekilde tespit ediyor. Sonuca ulaşmak, istedikten sonra bu kadar basit. Her savcının suç duyurularını bu hassasiyetle değerlendirmelerini umuyoruz.
Bireysel ihlaller
- Fiziksel şiddet cinsel şiddet, dövüştürme, zehirleme vb.
Bireysel ihlaller anlamında en çok fiziksel şiddet, cinsel şiddet, zehirleme, dövüştürme ile karşılaşıyoruz. Böyle olaylarda hızlıca suç duyurusunda bulunarak harekete geçiyoruz. Bu noktada da karşımıza umursamaz polis, savcı karakteri çıkıyor. Tabii bu konuyu biraz daha geçmişten alıp değerlendirmek lazım. Hayvanları Koruma Kanunu yürürlüğe girmeden önce ya da ilk yürürlüğe girdiği zamanlarda polisleri ve savcıları bir hayvana şiddet olayıyla ilgili harekete geçirmek çok zordu. Savcıların odasından, duruşma salonundan kovulduğumuz, beceriksiz avukat olarak nitelendirildiğimiz günleri yaşadık. Ama vazgeçmedik ve kanunun ne dediğine bakmadan tüm hayvana şiddet olaylarında suç duyurusunda bulunduk, konuyu adliyeye taşıdık. Bu çaba sayesinde günümüzde eksikleri olsa da sadece hayvan hakları ihlalleriyle ilgilenmekle yükümlü hayvan koruma polis birimi oluşturuldu. Savcılar yukarıda Elazığ olayında bahsettiğimiz gibi inisiyatif alıp dosyaya katkı sağlıyor. Mahkemelerden de hayvan lehine kararlar çıkmaya başladı. Eski kanun döneminden bir ceza dosyası. İstanbul Eyüp’te yavru kediye tecavüz eden failin yaşadığı hukuki süreç. Yargılama TCK md.151/2 mala zarar verme suçundan yapıldı. Türkiye’de ilk kez bir hayvana yönelik şiddet dosyasında fail tutuklandı, 3 ay tutuklu kaldı. Yargılama sonunda mala zarar verme suçunun üst sınırından 3 yıl hapis cezası aldı. Yine aynı şekilde Eskişehir’de kediyi kafasını damacanayla ezip öldüren fail mala zarar verme suçunun üst sınırından 3 yıl hapis cezası aldı. Ankara Batıkent’te köpekleri zehirleyen failler çevreyi kasten kirletme ve mala zarar verme suçlarından 10 yıl hapis cezası aldı. Bunlar eski kanun döneminin dosyaları. Yeni kanun döneminde de bu şekilde emsallerin artmasını umuyoruz. Biz eskiden olduğu gibi önümüze koyulan engelleri yani şikâyet şartını umursamadan direkt savcılığa suç duyurusunda bulunmaya devam ediyoruz.
Uygulamada en çok karşılaştığımız konulardan biri de köpek dövüştürme. Yeni kanun buna çok yetersiz bir ceza getirdi, faillerin cezaevine girmesi mümkün değil. Bu başlığı tehlikeli hayvan düzenlemesiyle birlikte değerlendirmemiz gerekiyor. Aslında bu failler hayvanlara hem onları dövüştürerek ve sonucunda öldürerek hem de dövüştürdükleri hayvanların adının tehlikeli diye çıkmasına sebep olarak onları ömür boyu bakımevine hapsederek zarar veriyor. Dövüşlere polis ve savcı da müdahale etmekten çekindiği ya da işin içinde olduğundan müdahale etmek istemediği için bu konuyla mücadele etmek çok zor.
Bir de “eski kanun-TBMM rapor-yeni kanun” farklarını bir ihlal üzerinden konuşalım. Beylerbeyi’nde bir apartmanın bahçesinde gönüllüler tarafından on yedi yıldır bakımı yapılan ve artık yaşlılığa bağlı sağlık problemleri yaşayan Çıtır isimli köpeği; apartman sakinlerinden Özlem Kumrular, dairesine girerken Çıtır’ın üstünden atlamak zorunda kalması, Çıtır’ın apartmana çişini yapması gibi gerekçelerle, bakımıyla ilgilenen gönüllülere haber dahi vermeden yaşam alanından almış, bir gün kardeşinin bahçesinin evinde tutmuş, sonrasında Cebeci Geçici Hayvan Bakımevi’ne bırakmıştı. Yaşı nedeniyle en ufak harekette bile zorlanmaya başlamış olan Çıtır, hem bu kadar hareketin fiziksel yükünü hem de on yedi yıldır yaşadığı yerden uzaklaştırılmanın psikolojik yükünü kaldıramadığı için bakımevinde ölmüştü. Bunun üzerine; Çıtır’ın bakımıyla ilgilenen gönüllülerin Özlem Kumrular’ın cezalandırılması talebiyle yaptıkları suç duyurusu neticesinde dava açılmıştı.
Özlem Kumrular’ın Çıtır’ı öldürdüğü tarihte, Hayvanları Koruma Kanununda sahipli-sahipsiz hayvan şeklinde ayrım olduğu ve bu ayrım doğrultusunda sadece sahipli hayvanlara verilen zararların hapis cezası yaptırımı olduğu için, apartman bahçesinde gönüllüler tarafından bakımı yapılan Çıtır’ı yaşam alanından uzaklaştırıp geçici hayvan bakımevine bırakarak Çıtır’ın ölümüne neden olan Özlem Kumrular beraat etti. Belki bir yerlerde köpekleri öldürmeye devam ediyor.
Özlem Kumrular Çıtır’ı bugün öldürse ne olurdu?
Bildiğiniz üzere, Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan değişiklikler 14.07.2021 tarihinde yürürlüğe girdi. Peki bu değişikliklerin Özlem Kumrular gibi köpek katillerinin cezalandırılmasına nasıl bir katkısı oldu? Evet, artık sokak hayvanlarını öldürmek suç oldu. Olay bugün gerçekleşseydi, gönüllüler Çıtır’ın öldürüldüğünü öğrenince konunun soruşturulması ve fail Özlem Kumrular’ın cezalandırılması için suç duyurusunda bulunmak isteyecekti. Ama hayır. Maalesef yeni kanuna göre böyle bir şey mümkün değil. Sokak hayvanları için sadece Tarım ve Orman Bakanlığı suç duyurusunda bulunabiliyor. Gönüllüler Bakanlığın keyfini beklemek zorunda kalacaktı. İşin komik tarafı; olay eski kanun döneminde gerçekleştiği için fail Özlem Kumrular en azından bir ceza yargılaması geçirdi, yeni kanun döneminde gönüllüler suç duyurusunda bulunamayacağı için belki o bile olmayacaktı. Diyelim Bakanlığın keyfi geldi suç duyurusunda bulundu, fail Özlem Kumrular yargılandı ve hapis cezası aldı. Hiç heveslenmeyin, kanun koyucu öyle bir ceza aralığı belirledi ki, Özlem Kumrular’ın alacağı hapis cezası ile cezaevine girmesi mümkün olmayacaktı. Yine aramızda dolaşacak ve köpekleri öldürmeye devam edecekti.
Gördüğünüz gibi; kanun değişikliğinin fail Özlem Kumrular’ın cezalandırılması anlamında pek bir katkısı yok. Hatta belki de Özlem Kumrular en azından bir ceza yargılaması geçirdiği için, olay eski kanun döneminde gerçekleştiği için sevinmeliyiz.
Kanun değişikliği, TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu raporundaki öneriler dikkate alınarak yapılsaydı ne olurdu?
Bu raporda, sahipli-sahipsiz tüm hayvanlara yönelik zarar verici fiillerin suç olması ve böyle olaylarla ilgili Savcılığın herhangi bir kişi ya da kurumdan şikâyet beklemeden kendiliğinden soruşturma açması önerilmişti. Yani Özlem Kumrular Çıtır’ı böyle bir kanun değişikliği yapıldıktan sonra öldürseydi, ceza yargılaması garantiydi.
Raporda ayrıca; suç olarak belirlenen bu fiiller için ceza alt sınırı 2 yıl 1 ay olarak önerilmişti. Yani fail Özlem Kumrular alt sınırdan bile ceza alsa, kısa süreliğine de olsa cezaevine girecekti. Gerçekten bir yaptırıma maruz kalacaktı ve bir daha böyle bir şey yapmaya cesaret edemeyecekti.
Kanun değişikliği süreci boyunca bu raporun önemini vurgulamaya, orada yazanların önemini anlatmaya çalıştık. Aynı şekilde, kanun değişikliği yürürlüğe girdiğinden beri, bu hâliyle neden işe yaramayacağını, kanun koyucunun bir şey yapmış gibi görünmeye çalıştığını ama aslında hiçbir şey yapmadığını, hepimizi kandırdığını anlatmaya çalışıyoruz. Anlatmaya çalıştığımız şey belki tam olarak anlaşılamıyordu, işte yukarıda size somut örnek üzerinden açıklama.
- Apartman-site ihlalleri
Bir diğer yaygın ihlal apartman ve sitelerde yaşanıyor. Apartmanlar ve siteler her zaman çok sayıda hayvan hakları ihlallerinin yaşandığı alanlar. Ancak, pandemi sürecinde buralarda yaşanan ihlallerin sayılarında artış yaşandı. Bu durumun yaşanmasında pandemi sürecinin başında virüsün kedilerden ve köpeklerden insanlara bulaştığı yönündeki yanlış bilgi etkili oldu. Bu yanlış bilgi, insanları kedilere, köpeklere düşmanlaştırdı. İnsanlar, pandemi sürecinin öncesinde rahatsızlık duymadıkları, hatta besledikleri hayvanlardan rahatsızlık duymaya başladılar. Veteriner hekimler ve doktorlar yaptıkları açıklamalarla virüsün kedilerden ve köpeklerden insanlara bulaşmadığını net bir şekilde ortaya koydular. Ama bu açıklamalar bile ihlalleri durdurmaya yetmedi.
Apartmanlarda ve sitelerde problem iki versiyon halinde yaşanıyor. Birincisi; bağımsız bölümlerde yaşamlarını sürdüren hayvanlara yönelik ihlaller. İkincisi; ortak alanlarda yaşamlarını sürdüren hayvanlara yönelik ihlaller.
Bağımsız bölümlerde yaşamlarını sürdüren hayvanlara yönelik ihlallerde, ihlal süreci; bağımsız bölümün kapısına belediye görevlisinin gelmesiyle başlıyor, bu şekilde çözüm elde edilemeyince hayvanın taşınmazdan uzaklaştırılması için açılan dava ile devam ediyor.
Öncelikle şu esası vurgulayalım. Kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan kimse bağımsız bölümde yaşayan hayvana müdahale edemez. Bu durumun tek istisnası, hayvanın kötü muameleye maruz kalıyor olmasıdır.
Peki mahkeme süreci nasıl işliyor? Eskiden mahkemelerin tek yaptıkları şey, apartmanın ya da sitenin yönetim planına bakmak ve yönetim planında bağımsız bölümde hayvan beslenmesini yasaklayan bir madde varsa, hayvanın taşınmazdan uzaklaştırılmasına karar vermekti.
Bu noktada biraz da yönetim planından bahsetmemiz gerekiyor. Nedir bu yönetim planı? Kat Mülkiyeti Kanunu’ndaki tanımına göre; bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşmedir. Maalesef bütün kat maliklerini bağlayan bu yönetim planı, birçok taşınmazda, inşaatın tamamlanmasını takiben müteahhit tarafından kırtasiyeden alınıp tapuya verilen, kat maliklerinin içeriğinden haberlerinin olmadığı bir belgedir. Değiştirilmesi için 4/5 çoğunluk gerektiği için, çoğu zaman değiştirilmesi de mümkün olmamaktadır ve kat malikleri içeriklerini kendi iradeleriyle oluşturmadıkları bu belgenin hükümlerine uymak mecburiyetinde kalmaktadır.
Mahkemeler, yönetim planıyla ilgili bu gerçeği göz ardı ederek ve dava konusunun bir canlı olduğunu unutarak yönetim planına dayanarak hayvanın bağımsız bölümden uzaklaştırılması yönünde karar veriyordu. Uzun yıllar süren mücadelenin sonunda; dava konusunun bir canlı olduğu, Hayvanları Koruma Kanunu’nun emredici hükümlerinin, Kat Mülkiyeti Kanunundan ve bir sözleşme niteliğindeki yönetim planından üstün-öncelikli olduğu mahkemeler tarafından fark edildi. Artık çoğu mahkeme, bağımsız bölümde yaşamını sürdüren hayvanın çevresine rahatsızlık verip vermediği konusunda bir değerlendirme yapıp kararını ona göre vermektedir. Ama yine de biz yönetim planlarımızı bu kötü maddeden arındırmaya çalışalım.
İşin diğer boyutu ise; ortak alanlarda yaşamlarını sürdüren hayvanlara yönelik ihlaller. Bu konuda ihlal süreci; kedi-köpek kulübelerinin, besleme kaplarının çöpe atılmalarıyla başlıyor, hayvanlarla ilgilenen gönüllülerin tehdit edilmeleriyle devam ediyor ve hayvanların toplanarak yok edilmeleriyle ya da gönüllülerin darp edilmeleriyle zirve noktasına ulaşıyor. Hatta bazen, işi olayı haberleştirmeye gelen basın mensuplarını darp etmeye kadar götürerek zirvenin de zirvesine ulaşanlara tanıklık ediyoruz.
Bu konuda da esas kuralı vurgulayalım. Mülkiyet kavramı ve bunun neticesinde ortaya çıkan site, apartman vb. alanlar ile bunlara getirilen sınırlar, insanların yarattıkları garipliklerdir. İnsanlar gibi doğal yaşamlarını kaybetmemiş olan hayvanlar için böyle sınırlar geçerli değildir. Hayvanları Koruma Kanunu’nda açıkça belirtildiği üzere, hayvanların yaşam alanları, doğal olarak yaşadıkları yerlerdir. Hayvanların doğal olarak yaşadıkları yerler; sokaklar, site bahçeleri, apartman bahçeleri, okul bahçeleri, kaldırımlar yani her yerdir.
Onların yaşam alanlarına müdahale etme, yaşam alanlarını değiştirme hakkımız yok. Onları bulundukları yerlerden sadece onlarla ilgilenen gönüllüler ile belediyeler kısırlaştırma ya da tedavi amaçlarıyla geçici olarak alabilirler ve işlemler tamamlandıktan sonra aldıkları yere geri bırakmak zorundadırlar.
Bu nedenle; apartman ya da site yönetimleri tarafından alınan kedi sayısının azaltılması, köpeklerin toplanıp başka yere götürülmeleri gibi kararlar, Hayvanları Koruma Kanunu’nun emredici hükümleri karşısında kesin hükümsüzdür. İşi daha da ileriye götürüp karar almaya dahi gerek duymayıp, ortak alanda gönüllüler tarafından bakımları yapılan hayvanlara zarar vermeye kalan yönetimlerin ya da kat maliklerinin bu fiilleri hem Türk Ceza Kanununa hem de Hayvanları Koruma Kanununa göre suç teşkil etmektedir.
Ortak alanlara ilişkin diğer bir problem de ortak alandaki hayvanların beslenme ve barınma ihtiyaçlarını gideren gönüllülerin yönetim tarafından engellenmeleri, koydukları mama kaplarının ve kulübelerin çöpe atılmalarıdır. Hayvanları Koruma Kanunu gereğince, ortak alanda yaşamlarını sürdüren hayvanların beslenme ve barınma ihtiyaçlarını gidermek gönüllülerin hem hakları hem de yükümlülükleridir. Hayvanları Koruma Kanunu açık bir şekilde, gönüllülere, sokaklarda, parklarda, bahçelerde vb. alanlarda yaşamlarını sürdüren hayvanların yaşamlarına belediyeler ile iş birliği halinde destek olma yükümlülüğü yüklemiştir. Bu nedenle; gönüllüler tarafından gerçekleştirilen hayvanların beslenme ve barınma ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik faaliyetleri engelleme girişimleri ve bu yönde alınan kararlar Hayvanları Koruma Kanununun emredici hükümleri karşısında kesin hükümsüzdür.
Hayvanları Koruma Kanununun bu açık düzenlemeleri karşısında, apartman-site yönetimlerinin hayvanları nasıl uzaklaştırırız gibi hukuka ve ahlaka aykırı konulara kafa yormak yerine, hayvanların yaşamlarına nasıl destek oluruz gibi hukuka ve ahlaka uygun konulara kafa yormaları daha doğru olacaktır.
Barış Karlı